Yorum - Analiz
İbrahim Akkuç: Ahmet Mithat’ın Batı ile Tanışması
Beyoğlu Batı kültürünün kullanıma geçtiği, Osmanlı toplumunun sosyal ve kültürel hayata birinci elden giren kapısıydı.
Ahmet Mithat’ın Batı ile Tanışması
Bu yazının ama 19. yüzyılda Batı medeniyetinin siyasal, sosyal, ekonomik ve entelektüel meydan okuması karşısında, Batı-dışı bir toplum olan Osmanlı Devletinin bir aydının olan Ahmet Mithat’ın Batı’yı nasıl tanıdığına dair içeriÄŸi olan bir yazıdır. Özellikle Fransız entelektüel birikiminin Avrupa’yı kasıp kavurduÄŸu, Fransızcanın dönemin ilmi tartışmalarına girmek için hayati bir öneme sahip olduÄŸu algısının bir Osmanlı münevveri üzerindeki etkisi ve onun nasıl kazandığını belli bir sıra içinde vermeye çalışacağım. Bu bölümde Ahmet Mithat’ın Batı medeniyetini tanımasına yol açan olaylar ve kiÅŸiler üzerinde durulacak. YaÅŸadığı bu tarihsel arka palan ve önemli kiÅŸiler ile olan bu tecrübeler Ahmet Mithat’ın hayatını ileri safhalarında Batı ile DoÄŸu arasında mukayese yaparken, nasıl bir çizgi izleyeceÄŸini belirleyecektir. Bu baÄŸlamda, Ahmet Mithat 1844’de dünya geldiÄŸi göz önüne alındığında ÅŸunları söyleyebiliriz: III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecid döneminde siyasal, kurumsal ve eÄŸitsel alanda birçok reform yapıldığı görülmektedir. Fakat bu reformların toplumun sosyo-kültürel hayatının etkileyeme baÅŸladığı söylenemez. Ahmet Mithat’ın delikanlılık dönemlerinden ileride Genç Osmanlılar’ın önemli üyelerinden Åžinasi ve Ziya PaÅŸa belli yayınlar yapmakta, ancak bunlar toplumun genel yapısını deÄŸiÅŸtirecek çapta deÄŸillerdir. Bu noktada Orhan Okay ÅŸunları söylemektedir: ‘’... Ahmet Mithat Efendi'nin dünyaya geldiÄŸi 1844 yılında. Tanzimat ilân edilmiÅŸ, sosyal müesseselerde ıslahat hareketlerine giriÅŸilmiÅŸ bulunuyordu.
Ancak Tanzimat edebiyatı adını verdiÄŸimiz Batı’ ya dönük ÅŸiir ve nesir henüz görülmemiÅŸti. Bu hareketin öncüleri olacak ÅŸahsiyetlerden Åžinasi Tophane kaleminde çalışıyor ve üç sene sonra gideceÄŸi Avrupa'ya hazırlık olmak üzere Fransızca öÄŸreniyordu. Ziya PaÅŸa ise gençlik hevesiyle divan tarzı ÅŸiirlerini yazmaya baÅŸlamıştı. Åžinasi'nin Agâh Efendi ileTercümân-i Ahvâl'i* neÅŸre baÅŸlaması,Åžâir Evlenmesi'nin neÅŸri gibi ilk yenileÅŸme belirtileri Ahmet Mithat’ın on beÅŸ-on altı yaÅŸlarındaki delikanlılık çağına rastlayacaktır’’1. Yani bu dönemde 18. yüzyılın sonlarında baÅŸlayan bir BatılılaÅŸma hareketi var, ama bu tam olarak kültür hayatına yansımış ve onu dönüÅŸtürmeye baÅŸlamıştır diyemeyiz. Sonuç olarak ÅŸunu söyleyebilir ki; Ahmet Mithat gençlik dönemlerinde Osmanlı-Ä°slam kültürünü barındıran bir aile hayatı, sosyal çevre, siyasal yapılanmanın içinde yetiÅŸmiÅŸ, onun kiÅŸiliÄŸinin oluÅŸumunda ‘gelenek’in önemli bir yeri olduÄŸunu anlamaktayız.
17 yaşından NiÅŸe gider ve RüÅŸtiyeyi bitirir, Rusçuk’ta bir devlet dairesine girer. Ve kendisi o zamana kadar olan eÄŸitimi ÅŸöyle anlatır: ‘’... daha dört lakırdıyı bir yere getirip de kâğıt üzerine koyamazdım. O zamana kadar eÄŸitimim Arapça ve Farsça'nın bir rüÅŸtiyede okunabilecek derecesiyle biraz kozmografya ve coÄŸrafya, bir miktar Fransızca ile kendi okumalarımın kazancı olarak bir miktar dahi tarihten ibaretti. Ama eÄŸitimin bu hiç yok denecek derecesinin benim için ne kadar büyük olduÄŸunu düÅŸünmek lâzımdır. Kendimi yeryüzünün en bilgili kiÅŸisi zannederdim’’2. Fakat burada Vali Mithat PaÅŸa’nın teÅŸvikiyle Fransızca eÄŸitime ağırlık verir. Tabi ki bunlar onun Batı medeniyetiyle tanışmasının ilk adımlarıdır. Ahmet Mithat bu konuda Mithat PaÅŸa’nın onun Fransızca öÄŸrenmesindeki çabasını ÅŸöyle ifade eder:
Bu yüce insan, haftanın birkaç gününü okulda geçirip öÄŸrencilerin fikirlerini geliÅŸtirmek için okunan dersler üzerine bayağı ciddi ve ısrarlı tartışmalar açmayı kendisine zevk edinmiÅŸ olduÄŸu için, bu tartışmalarda en cesur ÅŸekilde en ileriye giden ben olduÄŸum gibi, bazı akÅŸamları yanına çağırarak yine tartışmaya giriÅŸmek alışkanlığıydı. Hatta bir akÅŸam kendisi yemek yer ve ben ayaküzeri tartışırken Fransızca bir tercüme için o kadar baskı yaptı ki zaten son derece zayıf bünyeli ve asabi mizaçlı olduÄŸum için gücüm tükenerek yere yıkılıp bayılmış ve kendilerine merak ve telaÅŸ vermiÅŸim. Åžimdi, bir çocuk Mithat PaÅŸa hazretleri gibi bir zekâ ile tartışmaya alışmış ve birçok ÅŸeylerde (ama gerek kendi gücüyle gerek yüreklendirilmek için) hakkını dahi teslim ettirmiÅŸse kendisini dev aynasında görmez de ne olur.3
Bu dönem Ahmet Mithat’ın Batı dünyasını ilk tanımaya baÅŸladığı zamanlarıdır. ‘’Gerçekten yabancı dil onun için amaç deÄŸil araçtır. Fransızca, Ahmet Mithat’ın çok merak ettiÄŸi bir takım ilimlerin kapısını aralayacak bir anahtardır’’4. Bu istek ve azminin sonunda Fransızca’yı iyi bir düzeyde öÄŸrenmiÅŸ ve geldiÄŸi noktayı kendisi ÅŸu sözlerle bildirir: ‘’Dilimizde, fen konularına meraklı bir adamın ihtiyacını karşılamaya kâfi kitap bulunmadığından artık var kuvvetimi Fransızca'ya verip çalışmaya baÅŸladım. EÄŸitimi öyle planladım ki sonuçta Fransızca söyleyemeyecek ve yazamayacak fakat hangi konuda olursa olsun elime alıp da okuduÄŸum kitabı en iyi ÅŸekilde anlayacaktım.Bir buçuk sene kadar devamdan sonra da bu neticeyi ele getirdim. Artık kitap okumaya koyuldum’’5.
Yine burada, Muharicin Komisyonu Reisi Åžakir Bey’in onun Batı tanıması üzerinde büyük bir etkisi vardır. Kendisine bir oda ve kütüphane veren bu kiÅŸi hem asker, hem ÅŸair, hem de filozof olarak tanımlıyordu6. Ayrıca Åžakir Bey’in Romanyalı eÅŸinin Ahmet Mithat’ın üzerinde büyük bir etkisi olmuÅŸtur. Geleneksel Osmanlı kadınından farklı olan bu kadını kendi ÅŸöyle tanıtmaktadır: ‘’evinde bir kendisi bir de kendisine eÅŸ edindiÄŸi BükreÅŸli bir kadın vardı. Bu hanım usta bir kemancı olduÄŸu için, müziÄŸe pek ziyade meraklı olan eÅŸini bu yönden de memnun ederdi. Her akÅŸam olduÄŸu gibi o akÅŸam dahi kadın-erkek bir hayli misafir geldi. Çalgı çalındı. Åžarkı çaÄŸrıldı. Oyun oynandı. Gülündü. Söylendi. Kitap okundu. Åžiirden, yazıdan, tiyatrodan, yazmaktan konuÅŸuldu. Zaten böyle ÅŸeyleri sevmez olmadığım için ne kadar lezzet aldığımı tarif edemem’’7. Ahmet Hamdi Tanpınar On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyat Tarihi’nde Ahmet Mithat’ın burada yaÅŸadıklarının ileriki yazım hayatına ve onun yazar kimliÄŸine nasıl etki ettiÄŸini ifade eder: ‘’Mithat Efendi'nin hayatında bu Åžakir Bey'in ve ilk tanıdığı gece misafir kaldığı evinin, aslen Romanyalı olan ve keman çalan karısının mühim tesiri vardır. Denebilir ki Mithat PaÅŸa'dan sonra hayatında en mühim kapıyı "hem asker, hem ÅŸair, hem filozof' diye takdim ettiÄŸi Åžakir Bey açmıştır Romanlarındaki ev, okuryazar kadın, musikiye ayrılan saatler, hülasa bütün bir ehlî hayat zevki ve ferdî hayat fikri’’8 bu evdeki tecrübelerinden doÄŸmuÅŸtur.
Ahmet Mithat’ın Batı kültürü için ikinci önemli durağı BaÄŸdat olmuÅŸtur. Orhan Okay bize bu dönemde olanları özetler: Mithat PaÅŸa BaÄŸdat’a tayin olmuÅŸ, Ahmet Mithat’ı da götürmüÅŸtür. Orada yayınlananZevrâ gazetesinin başına geçirmiÅŸtir. Bu dönem onu için oldukça önemlidir. Yirmi beÅŸ yaşında olan ve Rumeli'deki bazı delikanlılık haÅŸarılıklarını terk eden genç adam muntazam bir aile ve dost çevresi bulur. Evlerinde kitapları vardır, okur, yazarlar. Piyanoları vardır, çalar, söylerler. FotoÄŸraf makinaları vardır, resimle uÄŸraşırlar. Fakat asıl mühimi, Avrupa görmüÅŸ, kültürlü bir dostları vardır: Osman Hamdi Bey. Ahmet Mithat’la aynı yaÅŸlarda olan, fakat iyi imkânlarla on iki yıl Avrupa'da kalan ressam, arkeolog ve daha sonra müze müdürü diye ÅŸöhret bulacak Osman Hamdi tanışır. Hamdi Bey onun okumaya hevesli olduÄŸunu görünce ona hemen bir program yapalım ve kitapları sipariÅŸ edelim der. Hatta Hamdi Bey bu kitapları Avrupa’dan sipariÅŸ eder. Ahmet Mithat üzerinde oldukça etkisi olan eserlerin listesi yoktur9. Ahmet Mithat da Osman Hamdi Bey’i kendi cümleleriyle betimler bize: ‘’BaÄŸdat ta ettiÄŸim istifadelerden birisi dahi o zaman vilâyet politika müdürü olan Hamdi Beyefendinin yardımlarıdır. Bu bey, Avrupa'da uzun süre yaÅŸayarak batının fen, edebiyat ve felsefesinde gereÄŸi gibi derinleÅŸtikten baÅŸka, ressamlık sanatındaki yeteneÄŸini dahi resim sergisinde eserlerini beÄŸendirerek kazandığı madalya ve diplomalarla ispat eylemesiyle bayağı iyi yetiÅŸmiÅŸlerden kabul edilecek, hiç deÄŸilse o yolda olduÄŸu ister istemez teslim edilecek az bulunur kiÅŸilerdendir’’10. GörüldüÄŸü üzere Hamdi Bey Ahmet Mithat’ın Avrupa’yı tanıması sürecinde kilit role sahip bir figürdür. Onun aracılığıyla Batı dünyasına ait önemli eserleri edinmiÅŸ, kendi ufkunu geniÅŸletmiÅŸtir. Bunu yanında DoÄŸu entelektüel dünyasını tanımasına yardımcı olacak kiÅŸiyi de BaÄŸdat ’da tanımıştır. Bu ÅŸahıs Åžirazlı Muhammed Bakır Can’dır. Ahmet Mithat Menfa’da onu anlatır: ‘’Ä°ran’ın Fürs yöresi halkındandır... Farsça, Arapça, Ä°branice, Hintçe ve Ä°ngilizce gibi dillerini en ince ayrıntılarına kadar öÄŸrenmiÅŸ. Hele, gerek tabiat ilimlerinden, gerek aklî ve dinî ilimlerden her ne öÄŸrenmiÅŸse hepsini ezberleyerek adeta bir ayaklı kütüphane kesilmiÅŸ biridir’’11 der. Böylelikle Ahmet Mithat Batı ve DoÄŸu ilimleriyle çok derinlemesine olmasa da belli dereceye kadar vakıf olmuÅŸtur. NiÅŸ ve BaÄŸdat’taki yaÅŸantısının ardından Ä°stanbul’a dönmüÅŸ ve yayın hayatına burada devam etmiÅŸtir.
Ancak Ahmet Mithat Ä°stanbul’da da Batı’yı tanımasına yardımcı olacak bir çevrede bulunacaktır. ÇeÅŸitli fırsatlarla o dönemin önemli Batı kültür merkezi olan BeyoÄŸlu çevresinden bulunacak, burada Namık kemal, Ebbuziya Tevfik ve diÄŸer Genç Osmanlı* üyeleriyle tanışacaktır. DediÄŸim gibi, BeyoÄŸlu Batı’nın her türlü etkisinin yaÅŸandığı önemli yaÅŸam merkezdir. Bu baÄŸlamda, BeyoÄŸlu’nun sosyal yapısını ve önemini Okay bize sunar: ‘’Rum ve Ermeni ahâlisi, muhtemelen Hıristiyanlıkları sebebiyle, imparatorluk içinde Avrupa medeniyetini en önce benimseyenlerden olmuÅŸlardır. Ä°stanbul'un BeyoÄŸlu yakası da, eskiden beri ekalliyetlerin ikamet ettiÄŸi bir semt olduÄŸundan, Avrupaî kıyafetler, makine v.s. âletler önce BeyoÄŸlu vitrinlerinde görüldüÄŸü gibi tiyatro, operet, varyete gibi yabancı ekipler tarafından sahneye konan gösteriler de kendilerine burada seyirci bulurlardı’’12.
Ahmet Mithat burada gelmiÅŸ ve bir matbaa açmıştır, bu çok doÄŸaldı çünkü dönemin en önemli yazar ve düÅŸünürleri burada bulunmaktaydı. Bundan dolayıda, BeyoÄŸlu Tanzimat sonrası romanında, bilhassa Ahmet Mithat’ın romanlarında önemli bir yer tutar. Åžerif Mardin Yeni Osmanlılar DüÅŸüncesinin DoÄŸuÅŸu kitabında ‘’Avrupalı temsilciler Ä°stanbul'da nadiren BeyoÄŸlu Peral'nun dışına çıkmakta ve Osmanlılarla iliÅŸki kurmak için hep Rum tercümanları kullanmaktaydılar’’13 diyerek bu muhitin hem Osmanlı entelektüelleri hem de Avrupalıların ne kadar önemli olduÄŸunu ifade etmektedir. Bu baÄŸlamda diyebiliriz ki, BeyoÄŸlu Batı kültürünün kullanıma geçtiÄŸi, Osmanlı toplumunun sosyal ve kültürel hayata birinci elden giren kapısıydı.
Yine BeyoÄŸlu çevresinde bulunan entelektüel yabancılara sık sık rastlamak mümkündür. Ahmed Mithat onları tanımak, gelenek ve göreneklerini hakkımızdan bilgi edinmek ister ve bunu Avrupa Adab-ı MuaÅŸereti kitabında:‘’Avrupa yanı başımızda bulunmak ÅŸöyle dursun adeta Avrupa bizim içimizdedir. Biz dahi Avrupa kıtasındayız. Hele ÅŸehrimizde birkaç yüz bin Avrupalı vardır da usûl ve âdâb-ı muaÅŸeretlerinden haberdar deÄŸiliz. Onlar dahi bizim âdap ve usûl-i maiÅŸetimizden bihakkın haberdar deÄŸillerdir ya’’14der. Okay Ahmet Mithat’ın Ä°stanbul'a gelen yabancılarla tanışmaktan, görüÅŸmekten zevk aldığını, BeyoÄŸlu'nda bazı kahvehaneler, bilhassa otel kıraathaneleri böylelerinin mekânı olduÄŸundan sık sık oraları ziyaret ettiÄŸini söyler15.
Ahmet Mithat ayrıca Jön Türk Roman’ında Avrupalı tüccarlardan nasıl faydalandığını ve onun haberleÅŸme üzerindeki etkilerini ÅŸu cümlelerle tasvir ediyor:
Konsolos vekili, vapur veya ticaret acentesi gibi iÅŸler ile sevahilimizde ve devahilimizde meÅŸgul olan Avrupalılar ne mütecessis, ne kadar vakıf adamlar olurlar! Vali, mutasarrıf, kaymakam gibi rüesa-yı hükümet ile dost olurlar. Ehl-i mahakim ile dost olurlar. Ahaliden haysiyet, hürmet sahibi kimler varsa dost olurlar. Avrupa gazetelerinden aldıkları malûmatı bunlara tebliÄŸ edip bunlardan aldıkları malûmat-ı mahalliyeyi de"muhabir"sıfatıyla Avrupa gazetelerine yazarlar. Ne acayip ÅŸeydir ki Bartın gibi küçücük bir iskelemizde senevî milyonlarca yumurta ihraç olunduÄŸu haberini bizden evvel Ä°stanbul'da Fransız Ticaret Odası reisi Mösyö Giraud'dan almışızdır16
Ahmet Mithat Efendi böylece bu tarz tecrübeler ve yaÅŸantılarla Batı medeniyeti hakkında bildi edinmiÅŸ, 1889 olan Åžarkiyatçılar Kongresi’ne gidene kadar fikirlerini ve yazılarını bu deneyimler ÅŸekillendirecektir. Sonuç olarak, Ahmet Mithat Avrupa’ya gitmeden o döneme kadar çeÅŸitli kitaplardan ve Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nda yaÅŸayan yabancılardan öÄŸrendikleriyle Avrupa hakkında düÅŸünce hayatını ÅŸekillendirmiÅŸtir. Ä°brahim Tüzer’in dediÄŸi gibi ‘’Ahmet Mithat'ın Batı medeniyetine ait birtakım deÄŸerlerle karşılaÅŸması zaruri bir biçimde, evvela içerisinde yer aldığı Osmanlı toplumu dolayımında olmuÅŸtur. Yani kültürel, siyasi ve iktisadî hayatın hemen her sahasında ortaya çıkmaya baÅŸlayan ve her Osmanlı gibi, yazarın da geri plan kültüründe anlamlandırmakta zorluk çektiÄŸi alafranga adetlerden teknik ve ekonomik düzene varıncaya kadar tüm "toplumsal deÄŸiÅŸim"ler, Ahmet Mithat'ın da dikkatini çeker. Fakat yazar merak eden, araÅŸtıran bir bilinçle, kendi kimliÄŸini/varlığını tüm boyutlarıyla ifade edebileceÄŸi bir yaÅŸam alanı ihtiyacı içerisine girdiÄŸinde, "bireysel yenileÅŸme" zaruretiyle yüz yüze gelir’’17, önce kendini bu konuda eÄŸitir daha sonra toplumu eÄŸitme iÅŸine girer.
200 den fazla eser vermiÅŸ, bir kimlik krizi yaÅŸan Osmanlı toplumuna nasıl bir kimlik inÅŸa etmesini tavsiye eden ve bu yolda çaba gösteren biridir Ahmet Mithat Efendi. 100. Yılı anısına hazırlanan ‘’Vefatının 100. Yılında Ahmet Mithat Efendi ArmaÄŸanı’’ kitabın takdiminde Yücel Çelikbilek onu ÅŸu sözlerle tarif etmektedir: ‘’Osmanlı'nın son döneminde ortaya çıkan yazarlar, aslında bu toplumun Batı Avrupa'ya karşı ayakta durabilmek için mücadele verirler. Bu yolda, sosyal ve siyasi deÄŸiÅŸim için gerekli olan fikir hareketlerine de öncülük yapmışlardır. Bunların öncüsü olan Namık Kemal ile Åžinasi ve Ziya PaÅŸa'nın önemli hizmetleri olmuÅŸtur. Fakat bunların yanı başında bulunan ve gazetecilikle birlikte hepsinden fazla eser veren Ahmet Mithat Efendi’nin bizim için çok farklı bir yeri var’’18
1. Okay, Orhan, (2008) ‘’Batı Medeniyeti Karşısından Ahmet Mithat Efendi’’, Ä°stanbul, Dergah Yayınları, s 22.
*. Tecüman-t Ahvâl:Ä°lk özel Türk gazetesi (22 Ekim 1860-11 Mart 1866). Agâh Efendi tarafından Åžinasi'nin yazı ve teÅŸvikleriyle çıkarılmıştır. Åžinasi'nin 25. sayıda ayrılmasından sonra yazı iÅŸlerini Hasan Subhi Efendi yürütür. Gazetenin sürekli olmayan yazarları arasında Ahmet Vefik PaÅŸa, Ziya PaÅŸa, Meh- med Said Efendi, Refik Bey vardır. 792 sayı çıkmıştır.
2. Efendi, Ahmet Mithat, ‘’Menfa Sürgün Hatıraları’’, hazırlayan: Ä°nci Ezgü, Kapı Yayınları, Ä°stanbul, 2013, s. 167.
8 . Tanpınar, Ahmet Hamdi, (2013) ‘’On Dokuzuncu Yüzyıl Edebiyat Tarihi’’, Ä°stanbul, Dergah Yayınları, s. 438
11 . Efendi, ‘’Menfa’’, s. 193-4
*. Yeni Osmanlılar: 1865'te Kayazâde ReÅŸad, Menâpirzâde Nuri, Sağır Ahmet Bev'in oÄŸlu Mehmed, Suphi PaÅŸazade Ayetullah ve Namık Kemal tarafından gizlice kurulan cemiyet. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunun kurtuluÅŸunu meÅŸrutiyet idaresinde gören, bunun için faaliyette bulunan cemiyet. Aralarına sonradan Ziva PaÅŸa, Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, Refik ve Agâh Efendiler de katıldı. Cemiyet, Tanzimatçıların kendilerinden beklenen yenilikleri yapamadıklarını ileri sürüyor ve Âli PaÅŸa ile Fuad PaÅŸa yi demokratikleÅŸmenin en büvük engelleri olarak görüyordu. Bu sırada Mustafa Fazıl PaÅŸa, veraset usulünü deÄŸiÅŸtirerek kendisini Mısır'daki haklarından mahrum bıraktıkları için padiÅŸah Abdülaziz ile Âli ve Fuad PaÅŸalara düÅŸman olmuÅŸtu. Bunun için Yeni Osmanlılara katılarak onların muhalefetinden yararlanmak istedi. SadrazamÂli PaÅŸa, Ali Suavi, Namık Kemal ve Ziya PaÅŸa'yı çeÅŸitli görevlerle taÅŸraya sürünce, önce Namık Kemal ve Ziya PaÅŸa, daha sonra Ali Suavi Mustafa Fazıl PaÅŸa'nın çağırışı üzerine Avrupa'ya kaçtılar. Faaliyetlerini burada çıkardıkları gazetelerle sürdürdüler (Muhbir 1867,Hürriyet 1868,Ulûm). Abdülaziz'in 1867'de çıktığı Avrupa gezisi sırasında Fransız hükümeti Yeni Osmanlıların Paris'i terk etmesini isteyince cemiyet üyeleri Londra'ya geçtiler. Abdülaziz, Mustafa Fazıl PaÅŸa ile görüÅŸerek anlaÅŸtı ve Ä°stanbul'a dönen paÅŸa hükümette görev aldı. Bunun üzerine Ali Suavi ve Murad Bey Fazıl PaÅŸa'dan görmekte oldukları maddi yardımı reddetiler. Böylece Yeni Osmanlılar arasında parçalanma baÅŸladı. 1871'den itibaren hükümetle anlaÅŸarak veya genel aftan yararlanarak yurda döndüler. Yeni Osmanlılar Cemiyeti fiilen dağıldı, ama mensupların bir kısmı gizli faaliyetlerine devam ederek Midhat PaÅŸa'nın etrafında toplandı ve Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunda 23 Aralık 1876 Anayasasının ilânı ve ömrü kısa süren I. MeÅŸrutiyet devrinin açılmasını saÄŸladı. Fakat 14 Åžubat 1878'de ilk Osmanlı parlamentosunun 3 av süren bir faaliyetten sonra II. Abdülhamid tarafından dağıtılması cemiyetin de sonu oldu.
13 . Mardin, Åžerif (2013), ‘’Yeni Osmanlı DüÅŸüncesinin DoÄŸuÅŸu’’, Ä°stanbul, Ä°letiÅŸim Yayınları, s.395
14. Efendi, Ahmet Mithat, ‘’Avrupa Adab-ı MuaÅŸereti yahut Alafranga’’, haz. Ä°smail DoÄŸan, Ali GurbetoÄŸlu, Akça Yayınları, Ankara, 2001, s. 60
Henüz yorum yapılmamış.